Kayıtlar

Kendime itiraf

   Şu boşluk hissi geçip gitmeyen bir his.çözümü var mı diye soracak olursan, yok. ben bulamadım. bulanına da rastlamadım. insanların içinde hep bir şeyler eksik, bir konuda herkes derin bir boşluğa düşüyor. uçsuz bucaksız, dibi görünmeyen çukur gibi bir boşluğa..     Bütün dünyayı getirip içime tıkıştırsak dahi kaybolmayacakmış gibi duran bir histir. hani tam kötü bir haber alacağını yüreğinde hissedersin hafif bir kırılma hissi olur ya fay hatlarınızda, şayet haber kötü değilse birden ısınıp eriyip yokluğa gider.      İşte bu boşluk hissi o kötü haberin arifesinde kalmak gibidir sürekli. hep kötü bir şey olmasını beklersiniz. ne kadar eğlenceye, ne kadar konuşmayla, ne kadar kitapla, diziyle, filmle üstünü doldursanız bile altta hep bir şeylerin kaypak kaldığını bilirsiniz. kış uykusuna yatırasınız gelir kendinizi..   Ben bu hisssin sebebini de bulamadım. sebebi evet bu, bu gerçekleştiği anda her şey çözülecek; bu duygu, bu his geçecek dediğim şeyler olmadı mı? oldu. sonra b

18.25.04

   Düşünüyorum da, insan hislerini kelimelere dökse facia olurdu.        Belki de bu yüzden yoğun duygu yüklü olduğumuz zamanlarda susar, sessiz kalırız ya da beceremeyiz o an konuşmayı, kelimeler boğazmızda düğümleniriki kelimeyi bir araya getiremeyiz ya da getirsekde saçmalama halini yaşarız veyahut ağlarız.        Çünkü döksek, dökebilsek kelimelere hislerimizi, o an başka boyuta geçeceğiz, belki saçlarımız beyazlayacak, belkihislerin ağırlığğı bizi canımızdan edecek, yürek kaldıramayacak. Böyle anları zaman zaman yaşıyorum, şu an o anlardan biri ve ben tadını çıkarmaya çalışıyorum. Uzun zamandır hissizim, ehh haliyle bulunca dibine kadar yaşamak istiyor insan sık yaşamadığı için. Önceki hisleri yaşadığım zamanlarda ölecekmişim gibi hissediyorum, kalbim yerinden fırlayacakmış gibi...         Şu an yaşın ve olgunlaşmanın verdiği etkiyle daha az sarsıntılı geçiyorum bu buhran hallerini ama bu durum tartışılır elbette.. ve bu duygunun tadını ve seyrekliğini düşününce, hayattki

bla bla bla

yine gecenin zifiri karanlığı yerine güneşin aydınlığına bırakırken diyorum ki, şiir okuyayım. sonra yatarım. pek tabi, elim raftan aynı kitaplara gidiyor. defalarca izlediğim o filmler gibi defalarca okuduğum bu kitaplar da benden bir parçayı anlatıyor. sabah akşam şükrediyorum, dilimden dökülmeyi beceremeyen bu satırları ellerime tutuşdurdular diye.   son zamanlarda daha usul usul, daha sakin yaşamaya çalışıyorum. kemdimi telkin ederek, bir çocuk gibi, geçenlerde de bahsettim ya, çocuk gibi bir elimle ötekinden tutup, "şimdi ne yapmak istersin?" diye sorarak. gülümsemeyi de eksik etmiyorum aynada kendime. gülümserken kısılan gözlerimin yanında oluşan kırışıklıklar üzerinde ellerimi gezdiriyorum. yüzüme, gözlerime yakından bakıyorum. analiz etmeye çalışıyorum kendimi. otururken de sık sık ellerime bakıyorum. bazen uzaktan, bazen yakınsan. şimdiye kadar nelere ve nerelere dokunmuş, bir sürü başarı ve başarısızlığı tecrübe etmiş ellerime daha anlayışlı olmaya çalışıyorum.

Kader mi Tercih mi

Sürekli alternatif yaşamımı ya da yaşamlarımı düşünmeden edemiyorum. yok, "lys tercihlerimde bu okulu değil de şu okulu üste yazsam ne olurdu?"; yok, "hava harp okulunu tercih etseydim nasıl bir yaşamım olurdu"; "ya okuduğum bölümü değil de farklı bir bölüm yazsaydım"; diye diye alternatif yaşam düşünlerimin eşiğini "ya tramvayı kaçırmasaydım" veya "otobüsü yakalayabilseydim" düzeyine kadar düşürdüm. bi yandan insanlara, keşke demenin çok saçma olduğunu, yapılabilecek hiçbir şey yokken geçmişi değiştirebilmenin manasız olduğunu, rasyonel insanın önüne bakması gerektiğini ukala bi şekilde anlatırken; içten içe yaşamım boyunca verdiğim kararların hayatımı ne yönde etkilediğini sorguladım, eğer farklı karar verebilseydim hayatımın daha farklı olacağını düşünmem son derece ironik sanırım.  İşin ilginç yanı ise; farklı kararların hayatımı farklılaştıracağını düşüncesi - daha iyisini istediğimden değil- sadece meraktan kaynaklanması. &qu

Gelişine

İnsan büyüdükçe hayalleri küçülüyormuş meğersem..   Küçükken astronot olmayı hayal etmedim elbette, ama hayallerimin kendine göre çekiciliği vardı. Kendimi kaptırdım, zihnim de kurgulama konusunda oldukça başarılıdır. Kendi kafamda seneryolar yazar dururdum sonra bunun gerçekleşeceğine inanırdım. Kendi kendime mutlu olurdum falan..   Biz büyüdükçe ve kitlendi dünya edebiyatı yapmayacağım korkma. Olay ne biliyor musun, biz her birimiz sıradandık, sıradan ailede doğduk, standart bir çocukluk geçirdik, herkes ne yapıyorsa onu yaptık. Fakat kurduğumuz hayaller hep farklılık üzerineydi. Diğerlerinden farklı olduğumuza inandık ya da inandırıldık. "Bu benim hayatım, bunu sadece ben yönlendirebilirim" tarzında megeloman bir düşünce yapısıyla söz sahibi olduğumuza inandık hep. Peki gerçekten öyle miydik?   Bence bir insanın en büyük başarısı kendini gerçekleştirmesidir. Ben kendimi gerçekleştiremedim, bunu sağlamak için gerekli olanları bildiğim halde yap(a)madım. Kaderime

Neler oluyor

Yıllardır bu sorunun cevabını aradım ben kafamda, kim olduğuma dair bir bilgi istiyordum sadece. Ne işe yararım ben? İnsanlara özel bir şey mi söylemem gerekiyor, görevim var mı? Görevim varsa neydi? Ben kendime büyük işler üstlendim, insanlara bir şey anlatmak istedim. Onlara yaşadığı hayatın çoğunun saçmalıklara dolu olduğunu, çok fazla üstüne düşünmemelerini anı yaşamakla meşgul olmalarını istedim. Çünkü ölmek için geri sayıyoruz, her saniye daha da yaklaşırken sonsuzluğa neden bu kadar dertler üstleniyorsunuz? Sevin, ama sevdiğiniz için üzülmeyin. Sevgiliniz olsun, ayrılacaksınız elbette. Kendinizi sonsuz aşk diye kandırmayın, fani aşkınız tanrı katında gülünç görünecek. Aşkınızdan ayrılınca da üzülmeyin, aksine sevinin. Size güzel duygular bıraktığı için sevinin, size deneyim bıraktığı için, size mutluluk verdiği için sevinin. İnsanların duyguları var, unuttunuz mu; sizin de var. Sadece siz sevme kabiliyetine sahip değilsiniz bu hayatta, aşık olma, üzülme, kahrolma gibi duygula